Ortaçağın AİDS’i: Frengi

Paylaşın:

Frengi, cinsel yolla bulaşan bir hastalıktır. Tıptaki adı sifilis tir. Türkler, Avrupa’da ortaya çıkan bu hastalığa Frengi (Frenke ait) adını vermiştir.

Frengi eskiden tedavisi imkansız görülen bir hastalıktı.

Frengi çok sinsi seyreden bir hastalıktır. İlk hafta vücudda “malum” yerlerde kırmızı bir leke gözükür, sonra kaybolur. 9-10 hafta sonra saç dökülmesi, elde yaralar vs. ortaya çıkar. Sonra bu da kaybolur. 2 ya da 5 yıl geçtikten sonra tekrar nükseder. Deride, kemiklerde ve iç organlarında bozukluklar başgösterir. 10-20 hatta 50 yıl sonra hastalığın bulaştığı kişilerde sürekli ilerleyen bir budalalık başlar. Hastalar sinir hasarına bağlı olarak şiddetli ağrılar duyar, menenjit ve felç geçirir. Sonunda ölür.

İlk frengi salgını

Avrupa’da bilinen ilk frengi salgınının, 1493-1494 yıllarında Napoli kuşatması esnasında patlak verdiği ve kısa zamanda Avrupa’yı sardığı söyleniyordu. O günlerde Yeni Dünya’dan dönen Kolomb ve adamlarıyla, beraberlerinde esir olarak getirdikleri zavallı yerliler suçlanmışlardı.

Batı Dünyası bu hikayeye uzun yıllar inanmıştı. Oysa arkeologların yaptığı son araştırmalara göre, Avrupa’da görülen (şimdilik) en eski frengi vakası Kolomb’dan neredeyse 300 yıl önce ortaya çıkmış.

Londra ahalisinin Orta Çağ’daki yaşayışı hakkında daha fazla bilgi elde etmek isteyen bilim insanları, o dönemden kalma St. Mary Hastanesi’nin mezarlığında kazı çalışması başlatmışlardı. Araştırma kapsamında 10 bin 500 kemik arasından 5 bin 387 tanesi incelediler. Bunlar arasında frengi hastalığının izlerine rastlamışlardı.

Londra Müzesi’nden Brian Connell’e göre bu kemikler bir zamanlar Londra’nın en büyük hastanesi olan St. Mary’de yatan frengi hastalarına aitti.

Arkeologlar, frengi izleri taşıyan kemiklerin olduğu mezarlarda buldukları madeni paralara radyakarbon testi yaptıklarında frengiden ölenlerin 1200’lü yıllara ait olduğunu tespit ettiler.

Avrupanın insanlığa hediyesi

Hastalığın batıdaki tıbbi adı “sifilis” demiştik. İtalyan, Alman ve Polonyalılar tarafından “Fransız hastalığı”, Fransızlar tarafından “İtalyan hastalığı, Hollandalılar tarafından “İspanyol hastalığı”, Ruslar tarafından “Polonya hastalığı”, Tahitililer tarafından “İngiliz hastalığı” olarak anılmıştır. Türkler buna “frengi” adını vermişlerdir; yani “Frenk milletine, Avrupalılara özgü olan” demektir.

1 Temmuz 1939 yılına ait 7 gün dergisinin henüz şifası bulunmamış bir hastalıkla ilgili haberi…

Osmanlı’da; özelde Fransızlar’a, genelde ise Avrupalı toplulukların tamamına “Frenk” deniyordu. Onlarda yaygın ve onlara has olan bu illet, Müslüman toplumlarda görülmezdi. Hatta Müslümanlar arasında yaşayan gayri müslimlerde bile görülmezdi. Çünkü beraber yaşadıkları toplulukların ahlaki öncelikleri bu pis hastalığa açık kapı bırakmazdı.

Ancak Osmanlı’nın son dönemlerinden itibaren batıdan alınan feyzler (!) arasında cinsel hastalıklar, özellikle frengi de vardı. 1937 yılında yayınlanan bir rapor, 5426’sı kadın 3907’si erkek olmak üzere 9 bini aşkın yeni frengili tespit edildiğini haber veriyordu. Bu, ülke ve toplum tarihinde görülmüş şey değildi. Ama asıl düşündürücü olanı o zamanki medyanın tutumu idi. Yayınlarında “frengili olmak ayıp değil, frenginin tedavisi mümkün, ünlü insanların hastalığı” gibi hastalığın öneminden uzaklaştıran hatta hastalığa neden olan gayri meşruluğu özendiren başlıklar atıyorlardı. Dışarıdan gelen uzmanlar da “frenginin tedavisi mümkün, siz keyfinizi bozmayın” mealinde demeçler veriyorlardı. Kimse de bunlara dur demiyordu.

Sadece frengi değil, cinsel hastalıkların alayı “Made in West” damgası taşır. Gonore (belsoğukluğu), AIDS, vs. vs.

Batının ünlü karakterlerinin çoğu bu hastalıklara yakalandıklarından kurtulma ümidiyle kaplıcalara giderlerdi. En meşhur kaplıca Prag’a yaklaşık 1,5 saatlik mesafede bulunan Karlovy Vary idi. Alman filozof Karl Marx, ünlü psikiyatrist Sigmund Freud, Mozart, Beethoven, Tolstoy ve Goethe’nin burayı ziyaret ettiği bilinmektedir. Diğerlerini bilmem amma Marks ile Freud uçkur belasına buraya sıkça gelirmiş.

Avrupalı pek çok ünlü, cinsel hastalıklar yüzünden kaplıcalarda tedavi olmaya çalışmışlardı.

Avrupa’da çok sık görülen frenginin salgına dönüşmesi şöyle başlamış.

Kristof Kolomb’un yeni dünyaya sponsor olması için ziyaret etmek istediği Fransa kralı VIII. Charles’in aklına Napoli’yi işgal etmek arzusu düşer. 1498 yılında 30 bin kişiden oluşan paralı askerleriyle sefere çıkar. Ordusunda Fransızlardan başka İspanyollar, Hollandalılar, İsviçreliler ve Almanlar’ın yanısıra sayıları 500’den az olmayan fahişeler de vardır.

Ordu bir yıl boyunca İtalya’da kalır. Savaştan çok, içip eğlenirler. Aralarına, sayıları 30 bini bulan İtalyan fahişeler de katılır. Savaş bittikten sonra herkes ülkesine döner. Kısa bir süre sonra Avrupa’nın her yerinde frengi salgını patlak verir. İster kral, isterse dilenci olsun kimse bu hastalıktan kurtulamaz.

Tarih sayfalarını karıştırdığımızda frengi illetine yakalanmış pek çok ünlüyü görürüz. Fransa kralı I. François, Rus Çarları VI. (Korkunç) İvan, Deli Petro, Bavyera kralı II. Ludwig, Kardinal Rodrigo Borgia’nın kızı ve Papa VI. Alexander’ın metresi Lucrezia Borcia, Papa IV. Alexander, filozof Friedrich Nietzsche frenginin telef ettiği meşhurlardı.

Ünlü besteci Beethowen sağırlığını frengiye borçluydu. Fransız edebiyatçılar Emile Zola, Gustave Flaubert ve Guy de Maupassant hep frengi yüzünden dünyaya veda etmişlerdi. Çarlık Rusyasını yıkan Lenin’in bile bu hastalıktan öldüğü tespit edilmişti.

Avrupalı pek çok ünlü frengi yüzünden hayatını kaybetmişti.

Frenginin sebep olduğu moda akımı

O tarihlerde Avrupada peruk ve eldivenlerin moda oluşu boşuna değildir. Frengililer saçlarının dökülmesini ancak bu şekilde gözlerden gizleyebiliyorlardı. Eldivenler de ellerdeki yara izlerini kapatıyordu.

Peruk modasının arkasında frengi vardı.

Doktorlar hastalığı tedavi edebilmek için önceleri civa kullanıyorlardı ama bu yeterli değildi. Alternatif ilaç bulmak için çok çaba gösterdiler.

Ünlü İngiliz Doktoru John Hunter (ö. 1793), frenginin belsoğukluğunun daha tehlikeli bir türü olduğuna inanıyordu. Bunu ispat etmek için ölümcül bir deney yaptı. Belsoğukluğu geçiren bir adamın sıvısını kendine aşıladı. Çok geçmeden idrar yollarında yanma gibi tipik belsoğukluğu alametlerinin yanısıra frengi belirtileri de ortaya çıkmaya başladı. Doktor, belsoğukluğu geçiren adamın aynı zamanda frengi de olabileceğini hiç düşünmemişti. Dr. Hunter hayatını kaybederken tıp dünyasına esaslı bir kazık atmış oluyordu. Onun bu teorisine inanan bilim adamları bir asır boyunca frenginin tedavisi araştırmalarında boşa kürek çektiler.

Ancak 1909 yılında keşfedilen salvarsan ilacı sayesinde hastalığın önü alınabildi. 1928 yılında keşfedilen penisilin frengiye öldürücü darbeyi vurdu. İkinci Dünya Savaşı’nın sonunda Avrupa ve Amerika’yı saracak bir frengi salgını da penisilin sayesinde durdurulabilmişti.

Tarihin Cemaziyel Evveli, Ahmet Sarbay, Kitapita, İstanbul-2021

Paylaşın:

Sevebilirsin...