Fransa’nın tarihi, kem talihi

Paylaşın:

Hiçbir sorgulama ve yargılama yapılmadan, üç ay içinde 130 binden fazla insan katledilir, hem de kendi vatandaşları, komşuları, arkadaşları tarafından… Üstelik 20. yüzyılın ortalarında, dahası modern Avrupa’nın medenîyim diye etrafa caka satan bir ülkesinde; Fransa’da…

Bu facia Fransa için yeni bir şey değildir. Daha önce de ülkede iki büyük facia yaşanmıştı.

İlki St. Bartoleme Katliamı‘dır.
1572 Ağustosunda iki gün içinde “Katolik olmadıkları gerekçesiye” binlerce insan komşuları, vatandaşları tarafından öldürülmüştü. Tarihçiler kesin bir rakam veremeseler de 5 bin ila 30 bin arası insan Katolikler tarafından ortadan kaldırılmıştı.

İkincisi Fransız Devrimi‘dir ki 1789-1799 yılları arasında krallıktan cumhuriyete geçişte yargılı-yargısız onbinlerce insan öldürüldü. Sadece giyotinle idam edilenlerin sayısı 50 bini aşmıştır. Katledenler ve katledilenler yine birbirlerinin komşuları hatta akrabalarıydı.

Kendi vatandaşlarına ve komşularına bunu yapanların, ellerine fırsat geçtiğinde diğer milletlere neler yapacağını merak edenler Cezayir ve Ruanda‘nın tarihine bakabilir.

Ruanda’da katliamdan kaçan siviller ve katledilen köy halkının cesetleri başında ağlayan çocuk
Cezayir’de sivillere yapılan katliamların ve zulmün tarifi mümkün değildir.

İkinci Dünya Savaşı sonunda Fransa, yer altı savaşı vererek parça parça kurtulur Alman işgalinden… Almanlar’ın gitmesinin hemen ardından ülkede bir temizlik harekâtı başlatılır. Sonuç tam bir faciadır, Paris başta olmak üzere bütün Fransa mezbahaya dönmüştür.

Bunu biz iddia etmiyoruz. Eğer kendileri kaleme almasaydı belki de haberimiz olmayacaktı. Fransızlar’ın ünlü tarih dergisi L’Histoira’nın Eylül 1982 tarihli sayısının 56. sayfasında bu konu etraflıca işlenmiştir. Yazının sahibi Jean Laborde aynen şöyle yazıyordu: “Cezayirliler, Nikaragualılar bile kendilerine insan haklarını hatırlattığımızda bize; ‘Hadi canım!’ diyorlar. ‘Siz önce Fransız İhtilali’nde ve 1944 yılında yaptıklarınıza bakın!..’ ”

1944 yılında Almanlar’la işbirliği yaptığı iddiasıyla evlerinden toparlananlar halk komiserliklerine getirilirler. Yakalanan eğer kadınsa önce saçları kazınır, alınlarına gamalı haç çizilir, yolda bin türlü hakaret, darp… Ne mahkeme, ne sorgu… Feryat içerisindeki zavallılar, suçlu-suçsuz ayırt edilmeden kurşuna dizilirler veya linç edilirler… Öyle ki kucaklarındaki çocuklar da bu zulümden nasiplerini alırlar.

Bu haksız ve kanlı temizliğin altında ihtiras, kin, intikam ve haset yatıyordu.

Sadece bir okula kapatılan otuz kişi, ya ihanete uğramış bir kadının kıskançlığı veya komşu ve yakınlarının iftirasına kurban gidenlerdir. Hiçbir sorgulama yapılmadan okulun avlusunda kurşuna dizilirler.

Labor şöyle anlatır: “Perpignan kentine yakın bir köyün papazı Rahip Niort, kiliseden alınıp bir başka kiliseye götürülür. Burada tutuklanır. Tırnakları sökülür, saçları yolunur, etleri cımbızla parça parça edilir ve sonra hâkim karşısına çıkarılır. Daha hüküm verilmeden kadınlara teslim edilerek linç edilir.”

İnfazcılar, “Bu insanların kabahati neydi” diye soranlara “işbirlikçiler” cevabını veriyorlardı. Kadınları sorduklarındaysa “namuslarını Nazilere sattılar” diye homurdanıyorlardı. Oysa o gün yargısız infaz için sıraya girenler ertesi günü ABD askerleriyle yatmak için kuyruğa giriyorlardı.

1945 yılındaki Fransız İçişleri Bakanı Adrien Tixier’e bakılırsa üç aylık bilanço 105 bindir. Başkan De Gaulle‘e göre 10 bin, Bayan Çirkin’in (Danielle Mitterrand) kocası Mitterand’a göre 133 bindir. Avukat Jean Pleyber’e göre ise rakam 63 bindir.

Fransa doğradığı insan sayısında bile anlaşamıyor ama insan hakları konusunda başka ülkelere ayar vermeye kalkıyor!..

KAYNAKLAR
L’Histoire, Septembre-1982 (Jean Laborde)

Paylaşın:

Sevebilirsin...