Kaleminden Yağ Damlayanlar

Paylaşın:

31 Mart Vakasını bahane ederek, meşrutiyeti koruma ve kollama harekatıyla II. Abdülhamid Han‘ı tahttan indiren Hareket Ordusu’nun, önceden verilmiş bir sözü vardı. Dünyanın en büyük casusluk teşkilatı olan Yıldız İstihbaratı‘na hizmet eden ispiyoncularını halka açıklayacaklardı. Malum, ittihatçı zümresi bu ispiyonculardan çok çekmişti. İçlerinden biri, es kaza tuvalette bir dakika fazla dursa, veya biri dağ başında öksürse Sultan’ın haberi oluyordu. Bu sebeple başlarını ağrıtan kişilerin kimliklerini çok merak ediyorlardı.

Sultan tahttan indirildikten hemen sonra, baş kumandan Mahmut Şevket Paşa bıyıklarını burar ve maiyyetiyle birlikte sarayın istihbarat arşivine dalar. Bir süre sonra dışarı çıktığında fesi kaymış ve yüzü kireç gibidir. Ağzından, “Oha!.. Bu kadarı da olmaz ki!..” sözleri çıkmış mıdır bilemiyoruz. Ancak, belgeler açıklandığında, kendisi dahil bütün ittihatçılar birbirine düşeceğini görmüştür. Zira ittihatçı olup da, birbirini can düşmanları Sultan’a gammazlamayan yok gibidir. Aynı dava uğruna omuz vermiş olmalarına rağmen Namık Kemal, Mithat Paşa’yı; Mithat Paşa, Namık Kemali; Enver Paşa, Talat Paşa’yı; Talat Paşa, Cemal Paşa’yı gammazlayabilmişti. Bunların en şaşırtıcı olanı, açıktan Sultan’a dümdüz gidenlerin, Sultan’dan bir şeyler koparmak için yaptıkları yalvarmalar ve çektikleri yağlar oluşturmaktaydı.

Mahmut Şevket Paşa hiçbir açıklama yapmaz. Fakat belgelerin imha edilmesi emrini buyurur. Bu arada bazı uyanıklar, ileride kullanılmak üzere bu jurnallerin bir kısmını “zula” ederler. İşte bunlardan bazılarını günümüz Türkçesiyle okuyacaksınız.

Abdullah Cevdetİlk yağlama Abdullah Cevdet‘ten ki, şiddetli bir saltanat ve hilafet düşmanı olarak yedi düvelde nam yapmıştı. Cumhuriyete geçildikten sonra yapılabilmiş radikal yapılanmayı daha o günlerde aslanlar gibi savunmuştu. Cevdet Beyefendinin düşmanlığının temelinde, minicik bir isteğinin yerine getirilmemiş olması mı yatıyor acaba;

“İçişlerinin büyük bakanı Memduh Paşa hazretlerine…

Devletli Efendim.

Yaptığı iyilikleri başa kakmayan, velinimetimiz, efendimiz ve Osmanlının şefkatli babası, padişahımız efendimiz hazretlerine olan halis kulluğum ve acizane sadakatimin bilindiği inancındayım.

Size köle olduğunu ve sadakatle hizmet ettiğini iftihar beyan edenlere bir teşvik örneği olmak üzere bir şeref nişanı ve size olan halis kulluğuma uygun bir taltifin verilmesini arz ediyorum.

Ferman hazret-i padişahımındır.

Abdullah Cevdet

Memduh Paşa vıcık vıcık yağ içindeki bu mektuba şu notu iliştirerek Sultan II. Abdülhamid Han‘a arzeder;

“Padişah Efendimiz hazretlerine olan kulluk ve sadakatlerinden bahsederek münasip bir rütbe ve şeref nişanı ihsan edilmesini arzeden Doktor Abdullah Cevdet’in mektubu zarf içinde takdim edilmiştir.

Mezkür şahıs geçen sene de aynı istekte bulunmuştu.

Ferman hazret-i Padişahımızındır.

İçişleri bakanı Memduh Paşa

Namık KemalSırada hürriyet aşığı Namık Kemal‘in yağlaması var. Oğlunun Avrupa’da okuyabilmesi için kopardığı bir “harçlık” sonrasında kaleme almış;

“Oğlum Ekrem hakkında Yüce sultanımızın büyük yardımları karşısında benim günahkar ailem, daha önce iftihar ederek yaptığı gibi, binlerce kere övgülerini zat-ı şahanelerinize arzeder efendim.

Namık Kemal

Üçüncü yağlama tam bir felakettir. Ünlü Madam Lüsyen‘in şair ve zarif eşi Abdülhak Hamid‘den geliyor;

“Bu aciz kulunuzun, velinimetimiz efendimiz hazretlerinden bir şey istemeye yüzüm yoktur. Zira Hazret-i Padişahımızın bu fakire yardımlarına teşekkür etmekten bile acizim.

Abdülhak HamitHiçbir kabiliyetim olmadığı halde bana büyük bir lütuf eseri olarak ihsan ettiğiniz maaşım ve memuriyetim evimin ihtiyaçlarının çok çok üzerindedir. Bununla birlikte o muazzam şefkat ve merhametinize hiçbir engel olmadığını da biliyorum.

Bu sebeple bazı ihtiyaçlarımı karşılayabilmem için maaşıma zam veya bir sadaka ihsan etmenizi siz efendim hazretlerinin herkesçe bilinen o büyük ve keremli sıfatlarınızdan cesaretle istirham ediyorum efendim.

Hak teala şevketli ömrünüzü ve Allah’ın yeryüzündeki gölgesi olan şanınızı bol ve yüksek eylesin. Amin…

Abdülhak Hamid

Dördüncüsü aynı konuda birbiri ardınca gönderilmiş üç mektuptan meydana geliyor. Dönemin ünlüsü Ziyad Ebuzziya şöyle feryad eder;

“Velinimetim Efendim,

Ben kulunuzun oturduğu evin bitişiğindeki arsanın başkalarına satılmaması için lütfu hümayunlarınıza arzetmiş olduğum süre bugün bitti.

Bu arsanın bir merhamet eseri olmak üzere hazine eliyle tarafım adına satın alınmasını ferman buyurmanızı istirham ederim. Bu arsa bir yabancıya satıldığı takdirde ben kulunuz evinde oturamayacaktır.

Merhametinize sığınıyorum Efendim.

Sadık köleniz Ziyad Ebüzziya

Arsa satın alınıp Ziyad efendiye hibe edilmiş olmalı ki hafriyata girişmiş. Aşağıdaki satırlardan çıkan sonuç bu;

“Cam kağıtlarının fiyatı için komisyoncular beni sıkıştırıyor. Bu sebeple utanarak durumu bilgilerinize arzediyorum Efendim.

Sadık köleniz Ziyad Ebüzziya”

“Sadık köle” utana sıkıla arzettiği mektuba “nakden” cevap yerine “pazarlık sırasında” yardımcı olunmuş. Ancak bu yardım sadık köleyi kesmediğinden tespit edilen fiyat için şunları yazmış. Üstelik çeyrek lirayı da istemiş. Tabii ki utana sıkıla;

“Önceki fiyatı 187 buçuk ingiliz lirasıydı. Daha sonra siz Padişah Efendimizin fermanı üzerine bu fiyat yüzde 12 oranında indirildi. Bu da 152 ingiliz lirası ve bir çeyrek lira eder Efendim hazretleri.

Sadık köleniz Ziyad Ebuzziya”

Bütün bunları görünce şunu düşündüm. Padişahtan para ve makam dilenenler yüzgeri edilince veya bir türlü doyurulamayınca demek ki uslüp değiştirip birer hürriyet savaşçısı olmuşlar.

Merak ediyorum. Mahmut Şevket Paşa daha neler görmüştü acaba?..

Geçmişe Mazi Derler, Ahmet Sarbay, İstanbul-2003

Paylaşın:

Sevebilirsin...