Yeraltında sekiz katlı şehirler
Yıllarca Türkiye’de çalışmış gazeteci David Hotham “The Turks” adıyla yayınladığı kitabında Anadoluyu tanıtırken tarih boyunca onlarca millete ev sahipliği yaptığını hepsini de bünyesinde erittiğini söyler. Bunların çok azını bilebilmekteyiz. Geriye doğru saydığımızda Romalılar, Frigler, Hititler, Urartular, Lidyalılar en bilinenleri… Diğerleriyle henüz tanışabilmiş değiliz.
Binlerce yıl önce yaşamış toplulukların varlığından çoğu zaman tesadüfen haberdar olabiliyoruz. Bunlardan biri 1960 li yıllarda Anadolunun orta yerinde yaşanmıştı.
Nevşehir’in 30 km. kadar güneyinde bulunan Derinkuyu‘da bir köylü kaçan tavuğunu yakalamak için hayvanın ardından seyirtir. Tavuk yerde bulunan bir deliğe girerek kaybolur. Deliğin başka oyuklara benzemediğini gören köylü, yetkililere haber verir. Bölge zaten arkeologlarca çok kıymet verilen bir yer olduğundan hemen kazılara başlanır. Önceleri doğal mağaralar bulduklarını zannederler. Ancak kazılar ilerledikçe yerin dibine doğru yapılmış modern bir apartmanın içinde olduklarını görürler. Odalar tünellerle birbirlerine bağlanmıştır. Bu şekilde yerin altında sekiz katlı bir şehir oluşturulmuştur.
Kısa bir süre sonra yine Nevşehir’in 18 km güneyindeki Kaymaklı ilçesinin altında da bir yer altı şehri bulunur. Burası da sekiz katlıdır. Her birinde 15 oda vardır ve odalar, içinde bir ailenin barınabileceği kadar büyüktür.
Mühendislik harikası
Hem Derinkuyu’da hem Kaymaklı’da ortaya çıkarılan yeraltı kentleri incelendiğinde ortaya bir mühendislik harikası çıktığı anlaşıldı. Kusursuz bir havalandırma sistemi sayesinde ısı hep aynı kalıyordu. Odaların, basamaklar ve dehlizler yoluyla birbirleriyle bağlantısı vardı. Mutfaklar, dinlenme yerleri, toplantı salonları ve depolar 60-100 cm. genişliğinde tünellerle birbirlerine bağlanmışlardı.
Girişlerinde değirmen taşı büyüklüğünde dev taşlar vardı. Bu taşlar dışardan değil de yalnızca içeriden hareket ettirilebiliyordu. Dışarıdan müdahale ile kapıların açılması imkansızdı. İçeriden ise fazla zorlanmadan açılabiliyordu.
Kayaların yapısı yumuşaktı ama makine kullanmadan bunları oymak mümkün değildi. O gün için yapımda gerekli olan mühendislik bilgisini ve tekniğini nasıl temin ettikleri anlaşılamadı.
Buralarda yaşayanlar her kimse, yiyecek ve su depolayarak aylarca dışarı çıkmadan yaşayabilirlerdi. Üstelik binlercesi…
Ne zaman inşa edildi?..
Bir başka bilinmez de tarihin hangi döneminde inşa edildiğiydi.
Yapılan araştırmalarda zemine en yakın katlarda ilk hıristiyanların yaşadıkları tespit edildi. Arkeologlardan bazıları aceleci davranarak tünellerin Romalılardan kaçan hıristiyanlarca oyulduğunu söylediler. Sonradan anlaşıldı ki hıristiyanlardan çok daha önce inşa edilmişti.
Yüzlerce metre uzanan tüneller boyunca dinlenecekleri araç gereçlerini koyacak odalar yoktu.
Bu bilinmezler çok uçuk fikirlerin bile havada uçuşmasına neden oluyordu. Tüneller kazma ve kürekle kazılmadığı, uzaylıların gelip inşa ettiği ciddi ciddi yazıp çiziliyordu.
Yeraltı kentlerine dışarıda girmek çok zordu. Bu özellik orada yaşayan insanların büyük korkular yaşadığı kanaatine götürdü.
İyi de kimlerden korkulmuştu?..
Yeraltı şehirlerinin keşfinden sonra bölgeye gelen binlerce turist arasında bilim adamaları da bulunuyordu. Ama hiçbiri Eric von Daniken kadar şöhretli değildi.
“Tanrıların Arabaları” kitabıyla 1970’lerde bütün dünyada tanınan İsviçreli araştırmacı 1982 ve 1996 yıllarında Türkiye’ye geldiğinde medyanın ilgi odağı oldu.
Daniken, dünyanın her tarafında hakkında bilgi olmayan tarihi gizemli yapı ve objelerin peşine düşüyor, araştırmasını yapıyordu. Belgeleri derlediğinde çıkmaz sokağa girmiş gibi çırpınıyordu. Yorum yapana kadar mantıklı bir şekilde davranan Eric von Daniken sıra bulguların tahliline gelince “uzaylılar yapmıştır” diye kestirip atıyordu. Eric’in bir eksikliği vardı o da doğu kaynaklarını hiç görmemiş olmasıydı. Eğer görseydi büyük emek isteyen araştırmalarına yaptığı yorumların ayakları yere basardı.
Daniken, Nevşehir’e geldiği gibi Kaymaklı ve Derinkuyu’da incelemeler yaptı. Konuyla ilgili yaptığı açıklamada şunları söylemişti;
“Dünyanın pek çok yerinde yeraltı kentleri vardır. Bunların yapılış tarihleri hıristiyanlığın ortaya çıkmasından çok öncedir.
Romalılardan kaçan hıristiyanlar hem Kaymaklı’da hem de Derinkuyu’da saklanmış olabilirler. Ama bu yeraltı kentlerini onlar yapmış olamazlar. Bunu yapmak için ne imkanları vardı, ne de zamanları…”
Daniken bunları söyledikten sonra fabrika ayarlarına geri dönüyordu;
“Bu yerleri yapanların korkuları çok başkaydı. Korkulan düşman insanlar olamaz. Tarih boyunca insan toplulukları birbirleriyle savaştılar. Zayıf olan taraf ya yenildi ya da kaçtı ama düşmandan korunmak için yıllarca uğraşıp yerin altını kazarak oraya yerleşmeyi düşünmek bile saçmadır.”
Eric von Daniken her zamanki gibi gözlem hatası yapıyordu. Zira 1960-70’li yıllarda Amerikan saldırısı karşısında Vietnamlılar, benzer şekilde yer altında küçük-küçük yerleşim yerleri kuruyorlardı. Düşmanın ille de dünya dışı olması gerekmiyordu.
Daniken’e göre bu yeraltı kentleri, havadan gelen saldırılardan korunmak için kurulmuşlardır. Pekiyi ama insanlara havadan saldıranlar kimlerdi?.. O yine her zamanki cevabını veriyordu; “bunlar bir zamanlar dünyayı idare etmiş uzaylılardı.”
Eski çağların modern sığınakları
Yerin üstü dururken ille de yerin altında bu kadar çabayla şehir kurmak elbette bir şeylerden kaçmak içindi. Çünkü Kaymaklı ve Derinkuyu yer altı kentlerinin günümüzdeki durumunu inceleyen mühendisler buraların kusursuz sığınaklar olabileceğinden eminler, hem de toplam 50.000 kişinin barınabileceği bir sığınak…
Arkeologlara göre Derinkuyu’nun ilk yerlileri Asur kolonilerine kadar uzanıyor. II. yüzyılda Roma İmparatorluğu’nun zulmünden kaçan ilk Hıristiyanlar Antakya ve Kayseri üzerinden Kapadokya’ya gelerek buraya yerleşmişler.
Kaymaklı ise M.Ö. 3000 yıllarında Hititler Dönemi’nde yapılmış. Muhtemelen daha sonraki dönemlerde diğer alanların da oyulmasıyla genişletilerek yeraltı şehrine dönüştürülmüş.
“Portakalı Soydum, Ben Bir Masal Uydurdum”
Bölgeye çoğunlukla turizm açısından ilgi gösteriliyor. Çok sayıda ziyaretçi tarafından geziliyor. Rehberler birbirinden değişik açıklamalar yapıyorlar ilgi çekici öyküler anlatıyorlar ki çoğu masal. Zaten ziyaretçilere bilim değil fantastik hikayeler daha cazip geliyor. Rehberler de onlara istediklerini veriyor. Masalı anlatırken köylülerin üzerinden anlatıyorlar.
“Köylüler dedelerinden duymuşlar, onlar da dedelerinden… Çok eski zamanlarda bu topraklarda melekler yaşıyormuş. Bu melekler buraya göklerden uçarak gelmişler. Ülkeyi çok beğendikleri için yerleşmeye karar vermişler.
Ama bir süre sonra göklerden başka ziyaretçiler de gelmiş. Bunlar kötü cinlermiş ve amaçları iyi melekleri yok etmekmiş. Melekler uzun süre savaşmışlarsa da kötü ve güçlü cinlerle baş edememişler. Onlardan kurtulmak için yeraltı kentlerini yapmışlar ve dünyanın içine saklanmışlar.
Melekler hala saklanıyorlarmış. Köylüler onların bazı geceler nurdan ışıklar halinde göre yükseldiklerini görüyorlarmış.”
Ahmet Sarbay, Tarihin Cemaziyel Evveli, İstanbul-2020