Çorba nasıl içilirdi?..
Geçmişimizle ilgili olarak bilen de konuşur bilmeyen de… Mesela bir yemek bahsi açıldı mı, eskiden bir kâsedeki çorbaya kaşığımızı daldırarak yediğimizi, ağızları temiz olmayanların salyalarıyla karışan çorbaları herkesin içtiğini, hayali nefretlerimizle tekrar ederiz. Halbuki emin olun böyle değildi. Artık mazimize dönemeyiz ama onun ince taraflarını bilmeyerek inkâr etmek te “ben soysuzum” demektir.
Evet, yemekte çorbaya kaşık böyle sokulmalı diye yazılı bir tüzük yoktur. Yok, ama ananesi yani geleneği var. Tarihimizin, medeniyetimizin şifahi tüzükleri yok değil ki… İşte bu ananedir. Bir millet esaslı ve mükemmel ananelerle idare edilir.
Biz gelenek ve görenekleri yıktık. Fakat ona layık yenisini koyamadık. Sanki her tarafı medeniymiş gibi gelsin batıdan… İyi olanlarını değil, kötülerini apardık.
Hani yemek yemeden önce el yıkama ananemiz?.. Bunu yemekten sonra da yapmamız ne oldu?.. Ya pis sokaklarda yürüdüğümüz ayakkabılarla evlerimize girmek. Geri kafalının cevabı hazır: “Siliyoruz!..” İyi de nereye ve nasıl?..
Doğu medeniyeti-Batı medeniyeti
Medeniyet, körü körüne batıyı taklit etmek değildir. İşte Japonlar; dünyanın en medeni milletlerinden biri olarak takdir edilir. Onlar şekilde kalmamışlar, kafalarını medenileştirmişler ama 500 sene önceki adetlerini muhafaza ediyorlar. Geçmişlerinden asla nefret etmiyor, üstelik geri de kalmıyorlar.
Japonların bir yemek yiyişi var: Sanki bir mabette “ibadet ediyorlar” dersiniz. Bugün, Japonya’da yemek faslı bundan farksızdır. Tarihte de bizim medeniyetimizin parlak usül ve şekilleri var. Öyle ki, çorbaya sokulacak kaşığa kadar dikkat etmişiz.
Hepimiz biliyoruz ki kaşığın bir sapı vardır. Sonra bu sapın ucu yumurta sığacak biçiminde bir oyukla sona erer. Kaşık, eskiden sağlam ağaçtan ve bağadan (deniz kaplumbağası kabuğu) yapılırdı. Şimdi madeni yapılıyor. Doğrusu bu iş pek ileri gitti. Temizlenmesi kolay, paslanmaz, uzun ömürlüdür. Her ne kadar eskiye dönemesek te şunu unutmamak gerekir. Sadece ugün değil, eskiden de çorba, pilav, hoşaf ve sütlaç gibi tatlıların ayrı kaşıkları vardı. Gelecek yemeklere göre değiştirilirdi. Bağadan yapılan kaşıklar daha çok sulu tatlılarda kullanılırdı.
Kaşık nasıl tutulur?..
Çorba kaşığı çukurunun sağ ve sol kenarları ile ucu vardır. Günümüzde bu gibi yiyecekleri ve içeceklere önümüze çekilen ayrı tabaklarda yediğimize göre, kaşığın istediğimiz tarafını ağzımıza sokarız. Ama eskiden öyle değildi. Çorba içmenin de bir usulü vardı. Eskiden kaşığın ucundan bir şey içilmezdi. Kaşığın dıştaki sağ kenarı çorbaya daldırılır, sadece yüzeye değdirilir ve hafifçe eğip yarısına kadar batırılarak alınırdı. Bundan sonra içenin tarafındaki sol kenarı ortasına dudak değdirilerek içilirdi. Yani kaşığın dudağa değen tarafı çorbaya sokulmazdı. Aksi davranış ayıp sayılır, iğrenç bulunurdu. Açıkça ihtar edilmez, hoşa gitmeyen bakışlarla hafifçe ifade edilirdi. Biz, eskiden müşterek yemeklerimizde, hatta evlerimizde bu derece rabıtalı idik.
A. Süheyl Ünver, Hayat Tarih Mecmuası, Şubat-1968