Esrarengiz zehirlenme
Türkçe’de bir atasözü vardır: “Gündüzün şerri gecenin hayrından iyidir” diye… Eski zamanlarda Avrupa’da yaşanmış bir “zehirlenme” vakasını bununla açıklamak mümkün olabilir mi?..
1700’lü yıllarda Venedik‘te yaşandığı anlatılan bir hikayede yargıçları şaşırtan bir olaydan bahsedilmektedir.
Şehrin asillerinden Giovanni Pisani bir arkadaşıyla liman meyhanelerinden birinde kafayı çekmeye başlar. Bir yandan da sohbet etmektedirler. Gece yarısına doğru muhabbet alacak verecek meselesine dönüşür. Birbirlerine atar-gider yaparlarken, Giovanni acıyla feryat etmeye başlar. Bir yandan da karnını tutmakta, iki büklüm kıvranmaktadır. Bir süre yerde debelenir, sonra ölür.
Herkesin birbirinin kuyusunu kazdığı bir coğrafyada akıllara ilk gelen Giovanni’nin “zehirlenmiş” olduğudur.
Görevliler Giovanni’nin arkadaşı, meyhane sahibini ve garsonlarını cinayet şüphesiyle zindana atarlar.
Yargıçlar kestirmeden sonuca gitmek ister. Giovanni’nin içtiği şarabın artanını diğerlerine de içirip beklerler. Aradan uzunca bir süre geçmesine rağmen hiçbirine bir şey olmaz.
Maktulün ailesinin ifadelerine başvurulur. Sorgu sırasında hizmetçi çok ilginç bir detaydan bahseder. Son iki hafta boyunca efendisi gündüzleri uyuyup geceleri ayakta geçirmiştir.
Yargıçlar “tuhaf” hatta “gülünç” olan bu durumdan bir ipucu çıkaramazlar. Bir kişinin yatağa geç girmesiyle yarım şişe zehirli şarap içtikten sonra ölmesi arasında ne tür bir bağlantı olabilir? Doktorlara sormak da akıllarından geçmez. Sorsalar bile o yıllar Avrupa’sında tıp yerlerde sürüklenmektedir.
Sonuç olarak, adam beraat eder.
Modern tıbbi araştırmalar, yargıçların şüphelerinin doğru olduğunu ve ikinci kişinin veya diğerlerinin katil olduğunu gösteriyor.
Fiziksel, duygusal ve zihinsel aktivite, hastalıklara ve zehirlere direnç, ağrıya duyarlılık, bazı kimyasallara duyarlılık gibi durumlar, insanlarda takvimsel döngüler yaşar. Bu döngüler farklı uzunluklarda olabilir – bazıları bir gün sürer, diğerleri haftalarca hatta yıllarca sürebilir. Mesela sağlıklı bir insanın kanındaki kolesterol seviyesi sonbahar ve kış aylarında, ilkbahar ve yaz aylarına göre bir buçuk kat daha yüksektir. Ünlü Rus çocuk doktoru Profesör Vyacheslav Alexandrovich Tabolin, “Aynı kişinin öğlen ve gece saptanan fizyolojik parametreleri, fiziksel olarak gelişmiş bir sporcu ile küçük bir çocuğun parametreleri kadar farklı olabilir” diye yazmıştır.
Çok eski zamanlardan beri; hekimlik yapanlar, maksimum tıbbi etkiyi elde etmek için hangi bitkilerin hangi günde, tam olarak ne zaman toplanmaları gerektiğini ve ne zaman alınmaları gerektiğini biliyorlardı. XIX. yüzyıldan itibaren tıp dünyası bu tür bilgileri “eskinin masalları” olarak görme yanlışına düştü. Ancak zaman, bırakın bu tür bilgileri, eski efsanelerin bile pek çok gerçeği barındırdığını ortaya çıkarmıştır.
Mesela, sabah saatlerinde çeşitli tümörlerin büyüme gücü daha fazladır ve büyümelerini baskılayan ilaçlar en çok sabahları etkilidir. Bir kişinin penisiline duyarlılığı, akşamları ve geceleri en üst düzeye ulaşabilir. Sıradan bir diş ağrısı bile, gündüzleri kolay atlatılırken geceleri insana kabir azabı yaşatabilir.
Sirkadiyen ritm nedeniyle sabah saatlerinde hakim duruma geçen sempatik sistem; kan basıncını, kalp hızını, kalp damarlarının tonusunu ve kalp kasının kasılma gücünü arttırır. Sabah saatlerinde kan yoğunlaşır, pıhtılaşmaya eğilim artar. Yine sabah saatlerinde artan kan kortizon düzeyi ve çeşitli diğer etkenlerin sempatik aktiviteyi arttırması ile kalbin çalışma ihtiyacı artar. Bu sebeple, kalp krizleri sıklıkla sabahın erken saatlerinde ortaya çıkar.
Hastanelerde çoğu ameliyatın sabah yapılmasının bir sebebi vardır. Mesele sadece ameliyatı yapan doktorun iyi dinlenmiş ve enerji dolu olması değildir; gerçek şu ki, hastanın vücudu sabahleyin daha dirençli olabilmektedir.
Demek ki, atasözümüzde geçen ifade bize çok şey anlatıyormuş: “Gündüzün şerri gecenin hayrından iyidir.”