Hayvan hikâyeleri

Paylaşın:

Masallar eskinin dizi filmleri gibi insanların başta gelen eğlenceleriydi. Hele uzun kış gecelerinde masal anlatanlar misafir edilirler, etrafını saranlarca dikkatle ve heyecanla dinlenirlerdi. Sadece küçükler değil büyükler de ilgi gösterirler, anlatılanlardan dersler çıkarırlardı. Günümüz filmlerinden tek farkı gayri meşru ilişki, israf vs gibi kötü ahlakı özendirmezlerdi. Masalların sonunda iyilik mutlaka kazanırdı.

Hayvan hikâyeleri ise masalların temelini oluşturur. Çağlar boyunca birçok büyük edip, mutasavvıf kendi fikirlerini ifade edebilmek için hayvan hikayelerini aracı olarak kullanmışlardır.

Doğuda bu hikâyelerin kökü Hindli Beydaba‘ya (MÖ I. yüzyıl), batıda ise Ezop‘a (MÖ VI. yüzyıl) kadar çıkar. Bu durum hayvan hikayelerinin bu ustalardan önce var olmadığını göstermez. Eski çağlardan kalan tabletlerde de hayvan hikayelerine rastlandığı bilinmektedir.

Beydaba, anlatıldığına göre Hind krallarından Debşelem zamanında yaşıyordu. Onun baskıcı yönetimine karşı geldiği için hapse atılmıştı. Kral, yaptığı hatayı anlayarak Beydaba’yı hapisten çıkarıp yönetimin başına getirir. Yine hükümdarın isteği üzerine ahlâkî hikâyeleri hayvanlar arasında geçen konuşmalar şeklinde Sanskrit dilinde kaleme almıştır.

Bu hikayeler Sasani Kisrası Nuşirevan (MS 501-579) zamanında hekim Berzuveyb (Bürzûye veya Berzûye) tarafından Farsçaya çevrildi. Abbasiler zamanında da İbn Mukaffâ, bu nüshayı Kelile ve Dimne adı ile arapçaya tercüme etti. Bu nüshadan yapılan Türkçe çeviri Hümâyünnâme adını aldı. Bu hikâye tarzı, birçok İran ve Türk edibinin ortak konusu oldu. Hazret-i Mevlâna bazı hayvan hikâyelerini Mesnevî’sinde tasavvufi semboller olarak kullandı.

Kelile ve Dimne hikayeleri arapça’dan İbranice’ye çevrildi. Bu nüsha 1270’de Jean de Capone tarafından Lâtinceye tercüme edilince batı dünyasına girerek La Fontaine’e ve başka yazarlara da kaynaklık etti.

Ezop hikayeleri’nin 1687 baskısından bir resim

Batı edebiyatında yer alan hayvan hikâyelerinin kaynağı efsanelerle karışıktır. Bunların ilk defa Eski Yunanda MÖ VI. yüzyılda Aisopos tarafından söylendiği kabul edilir. Türkçede Ezop olarak telaffuz edilen bu isme Fransızlar Esope derler. Ezop’un hayatı hakkında kesin bir şey bilinmiyor. Yunan değil Frigyalı veya Trakya’lı olduğu rivayet edilir. Bazıları da Mısır’dan geldiğini söylerler.

Ezop, çirkin ve kanbur bir adam olarak tasvir edilir. Son efendisi filozof Xantos tarafından azad edildikten sonra bütün dünyayı dolaşır. Nihayet son Lidya kralı Kroisos‘u (MÖ. 595-546) ziyaret eder. Zeki ve ince hikâyeleriyle onun iltifatını kazanır. Ancak kralın etrafındakilerle geçinemez… Bunlardan Apollon rahiplerini aç gözlülükle suçlar. Onlar da Ezop’un eşyaları arasına tapınakta bulunan bir altın kadehi gizlice koyarak onu hırsızlıkla suçlar. Mahkemeye çıkarılan Ezop kayalardan atılmak suretiyle ölüme mahkûm edilir.

Sokrat (MÖ 469-399), ona atfedilen hikâyeleri nâzma çevirir. Sonraki asırlarda Aristo (384-322)’nun öğrencileri Demetrios ve Phalere “Ezop Hikâyeleri” ni bir risale hâlinde derler. Asırlar sonra Yunan rahibi Maximus Planudes (1260-1330) tarafından tekrar bir araya getirilir.

Doğuda bu yarı efsanevî kökten faydalanarak mükemmel bir tarz ortaya koyan Şeyh Sâdî (1210-1292) ve Mevlâna (1207-1273), batıda ise La Fontaine (1621-1695) olmuştur. Sadi ve Mevlana sanat çevrelerince kabul görürken La Fontaine ciddiye alınmaz. Hatta Nicolas Boileau (1636-1711) tarafından “L’art poétique” içinde zikredilmez, akademiye sokulmaz. Ancak halkın gösterdiği büyük teveccüh sayesinde 1683’den sonra buraya girebilir.

Türkiye’de bu hikâye tarzı 1940’lı yıllardan itibaren çok ihmal edilmiştir. Fuat Köprülü, Orhan Veli ve Sami Ergun gibi isimler hikayeleri şiirsel şekilde yeniden ele alsalar da, bilimde ve edebiyatta yaşanan seviye kaybı nedeniyle arada kaybolup giderler. Hayvan hikâyeleri giderek çocuk hikayeleriyle karıştırılır. “Tavşan kardeş” masalları hâlini alır, içlerindeki ince hikmetler kaybolur.

Oysa daha eskiden Mesnevi’deki hayvan hikâyelerini çocuklar anlasınlar diye, “Mesnevi-i etfâl” kitapları yazılır hem çocukların hayatın gerçeklerini eğlenerek öğrenmeleri sağlanır hem de Mesnevi ve Mevlana gibi karakterler sonraki nesillere aktarılırdı.

Bu hikayeleri günümüz teknolojisi ile yeniden kurgulayıp çocukların istifadesine sunanları görüyorsak ta yeterli değildir. Biraz teşvik biraz gayretle ortaya güzel eserlerin çıkacağı muhakkaktır.

KAYNAKLAR
Keşfü’z Zünûn, Katip Çelebi, II/1507-1509, İstanbul-1947
Hümâyûnnâme, Ali b. Sâlih, İstanbul-1293
Pançatantra Masalları, Kemal Çağdaş, Ankara-1962
Hayvan Hikayeleri, Prof. Hilmi Ziya Ülken, Sabah Gazetesi, 12 Şubat 1955

Paylaşın:

Sevebilirsin...