Roma İmparatorluğunda iki suikast
İnsanlık tarihinin en büyük devletlerinden biri olan Roma imparatorluğu, MÖ. 200’lü yıllarda en geniş sınırlarına ulaştıktan hemen sonra çözülmeye başlamıştı.
Askeri liderlerin başı buyruk davranmasının yanı sıra Hıristiyanlığın halk içinde yayılması ülkeyi temellerinden sarsmıştı. Ancak Hıristiyanlığın yüzlerce mezhebe bölünmüş olması İmparator I. Konstantin’i kara kara düşündürüyordu.
Baba-Oğul-Kutsal Ruh olarak izah edilen “teslis” inancı daha yaygındı. Bu inanca göre Tanrı babadır, oğul Hazreti İsa, Kutsal Ruh ta Hazret-i Cebrail’dir. Bu üçü bir araya gelerek güya Tanrı’yı oluşturmaktadır.
ARYÜS’ün KATLİ
Kendilerini gerçek İsevi olarak gören din adamları buna şiddetle karşı çıkıyorlardı. Bunların önderi ve sembol ismi Aryüs adındaki din adamıydı. Çok zeki, iyi bir hatip ve çok bilgili biriydi. Tanrının tek olduğunu, Hazret-i İsa’nın da bir “insan” ve bir “peygamber” olduğunu savunuyordu. Diğer din adamları bununla karılaşmaktan çekiniyorlardı.
Aryüs’ün sadece Anadoluda değil, Ortadoğuda, Balkanlarda ve Avrupa’nın putperest toplumları arasında çok sayıda müntesibi vardı.
Teslisçiler, kendileri için çok tehlikeli buldukları bu adamın ülkeyi parçalayacağına dair imparator Konstantin’i ikna ederler. Diğer mezhepleri ortadan kaldırmak için bütün din adamlarını konsül adı verilen cemiyetlerde bir araya getirirler.
325 yılında düzenlenen İznik konsulünde 700’den fazla İncil bir araya getirilir. İçlerinden teslisi savunan dördü seçilip kalanı imha edilir.
İtiraz edenlerin bazılarını tehdit, şantaj ve rüşvetle sustururlar. Bazılarını da suikastlerle ortadan kaldırırlar. Aryüs’ü bir türlü ele geçiremezler. Konstantiniyye (İstanbul) Piskoposu Aleksandros, bütün kiliselerde Aryüs’ün helak olması için her gün beddua edilmesini emreden mektuplar gönderir.
Sadece kendisi değil, takipçileri de çok zulüm görürler. Ölüm korkusuyla Balkanlara, Suriye’ye ve İran’a kaçışırlar. Yapılan onca baskı ters teper. Aryüs’ün ününe ün katar, taraftarlarının iyice artmasına sebep olur.
İmparator Konstantin bu durumu çok tehlikeli görür. Aryüs’le barışmaları ve bir orta yol bulmaları için teslisçi papazlara baskı yapar. Bunun üzerine bizzat İmparatorun sağladığı “güvence” ile 336 yılında Konstantiniyye’ye davet edilir.
Aryüs, devlet töreniyle karşılanır. Bizzat imparator tarafından sarayda ağırlanır. Bu sırada 80 yaşında bir “piri fani” dir. Barışma törenine gitmeden önceki son yemeğinde, yiyeceğine zehir konularak suikast düzenlenir. Törene giderken Çemberlitaş’ın hemen yakınına geldiğinde yere yığılır ve ölür. Teslisçiler bayram ederler.
BU NASIL KİNDİR?..
Aryüs, bugün bile korkulan bir isimdir. Her fırsatta; onun ne kadar sapkın, korkak ve aşağılık biri olduğu anlatılırken, yaşlı bir insanın nasıl can verdiğini adeta ballandıra ballandıra şöyle anlatırlar:
“İmparatorluk sarayından çıkan Aryüs, tüm halkın dikkatini çekecek şekilde gurur ve kibirle yürüyordu. Şehrin ortasında, Porfir sütunun (Çemberlitaş) dikildiği Konstantin Forumu denilen yerde, kötülüğünün bilincinden kaynaklanan bir korku, bağırsaklarında şiddetli bir gevşeme ile birlikte onu ele geçirdi. Altına kaçırmak üzereyken yakınlarda tuvalet olup olmadığını sordu. Konstantin Forumu’nun arkasına doğru yönlendirdiler. Aceleyle oraya gittiyse de bayıldı. Tüm pislikleriyle birlikte bağırsakları dışarı fırladı. Sonra ince bağırsakları yoğun bir kanama ile aşağı indi. Öyle ki kanla birlikte dalağı ve karaciğeri de dışarı çıktı. Anında öldü!..”
Dünya, bu cinayetin faillerine de kalmadı elbette, içlerinden İmparator I. Konstantin, bir yıl sonra İznik‘te şüpheli bir şekilde hayatını kaybetti.
İMRÜLKAYS’ın KATLİ
İmrülkays, Cahiliye döneminin en ünlü şairlerindendi. Şiirleri Kabe’nin duvarlarına asılacak kadar kıymetliydi. Ukaz başta olmak üzere bütün panayırlarda baş köşede ağırlanırdı. Kinde’nin son hükümdarı Hucr’un oğlu idi.
Asıl adı yerine İmriü’l kays lakabıyla tanındı. İmrülkays (إمرؤ القيس), “şiddet adamı, Kays’ın kulu, Kays oğulları kabilesinden bir kişi” gibi değişik anlamlara gelir.
Babasının sarayında binicilik, ok atma ve savaşmayı öğrenerek yetişir. Arap edebiyatında kahramanlığıyla tanınan dayısı Mühelhil b. Rebîa’dan ders alarak şiirde yüksek bir seviyeye ulaşır.
Ancak insanı ve kitleleri idare şekli şiirleri kadar başarılı değildir. Kinde’ye bağlı Esed oğulları kabilesinin kadınlarına şiirle sataşınca babası tarafından kovulur.
Kelb, Bekr ve Tay kabilelerine mensup başıboş, işsiz ayaktakımını bir araya getirip bir çete kurar. Savunmasız kabilelere saldırıp topladığı mallarla günlerini eğlence ile geçirir.Kabile geleneklerine uymayan bu davranışları yüzünden halkı tarafından sevilmemişti.
Babası bir isyan sonucu Esed oğulları tarafından öldürülünde Yemen’de bir panayırdadır. Babasının intikamını almak için Zülhalâsa adındaki putun önünde ok falı çektiğinde falın olumsuz çıkması üzerine “Öldürülen senin baban olsaydı böyle davranmazdın” diyerek okları putun başına fırlatır.
Bekr ve Tağlib kabilelerinden aldığı kuvvetle Benî Esed’i mağlup eder. Kabileyi son ferdine kadar öldürmek isteyince müttefikleri tarafından terkedilir.İntikam almakta aşırıya gitmesi yöneticilik vasıflarından çok uzak olduğunu göstermektedir.
Buna rağmen Kinde krallığını yeniden ihya etmek ister. Akrabası olan Himyer kralının verdiği ve diğer kabilelerden sağladığı kuvvetlerle tekrar Esed oğullarına saldırınca bu sefer karşısına Hîre Hükümdarı Münzir b. Mâüssemâ çıkar. Kisrâ Nuşirevan’dan aldığı destekle İmrülkays’ı tarumar eder. Canını zor kurtaran İmriülkays daha büyük bir destek almak için 540 yılında İstanbul’a gider. Roma imparatoru Justinianos’tan yardım ister.
İmparator, kin ve intikam peşinde koşan birine yardım ederek Sasaniler ile kapışmayı doğru bulmaz. Sınırlarını tehdit eden Berberîleri bahane ederek, “ileride bakarız” diye yardım isteğini reddeder. Kendisine gayet pahalı, ipek bir gömlek hediye edilir. Şatafatlı bir merasimle giydirilir ve uğurlanır. Ancak gömlek zehirlidir. Vücud terledikçe gömlekteki zehir deriye bulaşır. Yolda hastalanır. Ansir (Ankara) yakınlarında ölür.
Ölüm haberini alan Romalılar, suç bastırmak için heykelini dikerler. 1262 yılına kadar ayakta duran heykelin Haçlı Seferleri sırasında kaybolduğu sanılmaktadır.
Mezarı’nın Ankara’da Hıdırlık Tepesi’nde olduğu söylenir. Eskiden kalma harap bir haldeyken resmi çekilmiştir. Cumhuriyet döneminde yıkıldığı için bugün yeri belli değildir. Ancak Evliya Çelebi’ye göre mezarı Kayseri’dedir. Ankara’yı da ziyaret etmiş olan Evliya, Hıdırlık tepesindeki türbeden bahsetmediğine göre Ankara’daki mezar ona ait değildi.
Ahmet Sarbay
KAYNAKLAR
Vigiliae Christianae (Journal), “The Antecedents of Arius”, XIV/172-188; Arianism and Other Heresies, (Augustine of Hippo), New City Press-2001; Encyclopedia of Religion, IX/6155-6163; The Catholic Encyclopedia, “arius” mad.; Şi’r ve’ş Şuara, İbn Kuteybe, II/105-136; Eski Arap Şiiri, Nihad M. Çetin, shf. 10, 31, İstanbul-1973; The Mute Immortals Speak: Pre-Islamic Poetry and the Poetics of Ritual,Suzanne Pinckney Stetkevych, Cornell University Press, Ithaca-2010