Denizde isyan
23 Ocak 1961 pazartesi sabahı Karaib denizinde “20 yüzyılın en büyük korsanlığı” yaşanıyordu.
Portekiz bandıralı lüks Santa Maria yolcu gemisinde bir isyan çıkmış, 20-30 kadar silâhlı adam Venezuella’dan Florida’ya doğru yol alan geminin idaresini ele geçirmişti. Gemide 600 yolcu ile 300 kişilik mürettebat bulunmaktaydı.
İngiliz ve ABD donanmaları hemen harekete geçtiler. İşin ilginç yanı aynı geminin peşine düştüklerinden haberdar değillerdi.
Görünüşte ortada herkesi doğrudan ilgilendiren bir durum yoktu. Olay açık denizlerde yaşanıyordu ve gemi Portekiz’e aitti. Buna rağmen her iki donanmayı harekete geçiren uluslararası denizcilik hukuk kurallarıydı. Bu kurallar gereğince, açık denizde bir yolcu gemisinde isyan çıkar ve isyan edenler geminin idaresini ele geçirirlerse, bu hareket deniz haydutluğu sayılır. Açık denizlerin güvenliğini sağlamak için, her devletin, asileri yakalamak ve yargılamak yetkisi bulunmaktadır.
Donanma gemileri Karaib denizini bir uçtan öbür uca hallaç pamuğu gibi atıyorlar, fakat Santa Maria’nın dümen izine rastlayamıyorlardı. Herkesin aklına efsanelere konu olan Bermuda Şeytan Üçgeni gelmişti. Yoksa koca gemi netameli bölgede mi sırra kadem basmıştı?.. Oysa yaşanan olayda esrarengizlik falan yoktu, sadece Portekiz gemisinin takip etmeye başladığı yeni rotayı korsanlardan başka kimse bilmiyordu.
“Biz korsan değiliz!..”
Tam iki gün sonra, Güney Amerika kıyılarından ümidini kesen ve Afrikaya giden yolları denemek isteyen Amerikan deniz pilotu Teğmen Daniel L. Krauss güneş batarken, kendini Santa Maria’nın üzerinde buldu. Havanın puslu olmasına rağmen gemiyi tanıdı. Teğmeni şaşırtan şey, Portekiz gemisinde olağanüstü hiçbir halin görülmemesiydi. Elli kadar yolcu geminin arka güvertesinde toplanmışlar, Krauss’a keyifle el sallıyorlardı.
Ancak Krauss, aldığı emir gereğince gemiyi yönetenlerle konuşmak ve gemiyi geri çevirmek zorundaydı. Santa Maria’yla temas kurduğunda sert bir ses, bozuk bir İngilizce ile şunları söylüyordu: “Geri dönmeyeceğiz, biz haydut değiliz!”
Teğmen Krauss’a bu sözleri söyleyen adam adını ve kimliğini de gizlemiyordu. Portekiz ordusu yüzbaşılarından Henrique Galvao idi. Öyle genç falan da değildi. 1895 doğumlu olduğuna göre 66 yaşında biriydi.
Henrique Galvao, iki yıldır Venezuella’da sürgünde yaşıyor, Portekizi Antonio Olivieira Salazar adlı diktatörün elinden kurtaracağı günlerin hayalini düşlüyordu. Bu süre içinde kendi gibi sürgünde olan Portekizli subayları toplayarak bir çete oluşturmuş ve planını uygulamaya sokmuştu.
Galvao tepesinde dolanan keşif uçaklarını görünce ilk açıklamasını yapmıştı: “Ben Henrique Galvao… Basit bir deniz haydudu değilim. Gayemiz memleketimizi diktatör Salazar’dan kurtarmak, Portekiz’de demokratik sistemi yeniden kurmaktır. Bu gemiyi vatanımın kurtarılmış bir parçası olarak görüyorum. Bütün dünyanın donanmaları karşımıza çıksa bile asla teslim olmayacağız ve durmayacağız. Bu gemiyi en ilkel medeni haklardan bile mahrum, zalim bir sefalet İçinde kıvranan zavallı Portekizlileri baskı altında tutan iğrenç diktatörlüğe karşı doğan vatanseverlik duygularıyla ele geçirdik.”
Oysa o günlerde Portekizlilerin böyle bir talebi yoktu. Bizzat Salazar’ın ifadesiyle 3F ile gayet mutlu bir şekilde hayatlarını devam ettiriyorlardı. 3F, yani: FADO (müzik), FATİMA (din) ve FUTEBOL (futbol)…
Latince kökenli “fatum”dan gelen Fado “kader” demektir. Özellikle Lizbon ve Coimbra kentlerinde icra edilen bir müzik akımıdır. Karşılıksız aşk, sosyal sorunlar, yitirilen bir geçmişe duyulan özlem veya daha iyi bir gelecek gibi konuları işlemektedir. Bizdeki arabeskin Portekizcesi desek abartmış olmayız.
Fatima Portekiz’de küçük bir yerleşim yeridir. Roma-Katolik Kilisesi’nin en önemli ziyaret yerlerinden biri buradadır. Rivayete göre 1917’de Fatima’da Meryem Ana üç çoban çocuğuna görünmüş, Katolik kilisesi de bunun anısına devletin de yardımıyla devasa bir Katedral inşa ettirmiştir.
Bir diğer F ise futboldur. Ahali bu üçgen arasında yaşıyordu. Kimsenin kurtulmayı beklediği falan da yoktu. Aslında kurtulmayı bekleyenler, işlerine gelmeyen yönetimi istemeyen sivil ve asker bürokratlardı. Şu Salazar bir devrilse Portekiz “çağdaş medeniyetler seviyesi”ne çıkacak diye düşünüyorlardı.
“Yaklaşık 30 senedir Portekiz’i yöneten Salazar milliyetçi ve dindar” biriydi. Tarihin en okumuş, en kültürlü diktatörü olarak tanınıyordu. Üstelik meslektaşları gibi sert değil oldukça “light” bir diktatördü. Rahat durmayan subay ve sivilleri kurşuna dizmek yerine Portekiz’in sömürgelerine tayin (sürgün) ediyordu. Yani asmayıp besliyordu. Henrique Galvao da bunlardan biriydi. Ama rahat durmamış, yaşına başına bakmadan yolcu gemisini kaçırmıştı.
Henrique ve arkadaşlarının amacı elbette gemi ile Portekiz’i işgal etmek değildi. Dünyanın dikkatini böylesine gösterişli bir hareketle Portekiz’e çekmekti. Benzer hareketleri Fidel Castro da yapmış, elemanlarına uçaklar kaçırtarak Küba’da bir Batista diktatoryası bulunduğunu ilan etmişlerdi.
Gemideki darbe
Santa Maria Lizbon’dan hareket ederek Atlas Okyanusunu aşmış, Amerikanın dibindeki Curacao limanına uğramıştı. Korsanların bazıları gemiye buradan binmişlerdi. Henrique Galvao daha sonra Venezualla’nın La Guaria limanında aralarına katılmıştı.
22 Ocak 1961 günü sabaha karşı harekete geçtiklerinde gemi kaptanı Mario Simoes Maia ile mürettebatın çoğu yataklarında mışıl mışıl uyuyorlardı. Bu nedenle geminin kilit noktalarının ele geçirilmesi zor olmadı.
Yalnız kaptan köprüsünde nöbet bekleyen üçüncü süvari Jaoa Jose do Nascimento Costa ortalıkta eli otomatik tabancalı insanlar görünce alarm vermek isteyince hayatından olmuş, tayfalardan da bazıları yaralanmıştı.
Asıl bomba Yüzbaşı Galvao’nun kendisini takip edenlere verdiği cevabın devamında gizliydi. Salazar’ı devirip yerine Humberto Delgado‘yu geçirmek istediğini açıkça beyan etti. Humberto, Sao Paulo (Brezilya)’da sürgünde yaşayan Portekizli bir hava generaliydi.
Yani bir diktatör devrilip yerine bir başkası geçecek, Portekizliler için değişen bir şey olmayacaktı.
Yüzbaşı bunları söyleyerek peşlerine takılanların geri dönmesini rica etti. Önce İngiltere’ye ait Santa Lucia adasına uğrayarak yaralıları bıraktı, sonra Afrika’ya doğru dümen kırdı. Hedef Portekiz sömürgelerinden biri olan Angola idi.
Ancak bir kaç gün sonra gemi, rotasını Brezilya’nın Recife kentine yöneltmek zorunda bırakıldı. Galvao ve 24 korsan arkadaşı gemiyle birlikte 600 yolcu ve 300 mürettebatı siyasi sığınma karşılığında Brezilyalı yetkililere teslim etti.
Ortalık durulunca korsanlık işini planlayanın General Humberto olduğu anlaşıldı.
O günlerde büyük gürültü çıkaran korsanlıktan geriye şunlar hatırlanmaktadır:
-Geminin genç süvarisi Jaoa Jose do Nascimento Costa öldüğüyle kaldı.
-Gemi kaçırma olayından sonra Brezilya’dan gizlice İspanya’ya kaçan Humberto Delgado, 13 Şubat 1965’te bir sınır kasabasında öldürüldü.
–Henrique ise tam 10 yıl sonra Brezilya’da yaşadıklarından pişmanlık duymadan, mutlu bir şekilde hayata veda etti.