Herşeye ve herkese ceza
İnsanlık tarihi oldukça şenliklidir. Hele söz konusu hukuk olursa…
Suçlu olan nadiren affedilse de cezasını çeker. Cezalar ise çeşit çeşittir. Her kültürde farklı bir uygulaması vardır. Mesela hırsızlık yapanın eli kesilir veya katrana bulanıp gezdirilir. Katil, suçunun karşılığında öldürülür. Bu da iple asmak veya kafasını uçurmak şeklinde olabilir. Peki, suçlu hayvan veya cansız bir madde olursa nasıl bir ceza kesilir?..
HAYVAN ASMACA
Avrupa historyasına baktığımızda hukuk dünyası akla ziyandır. Bizim şaşırıp veya gülüp geçtiğimiz olaylarda kimbilir ne canlar yanmış ne ocaklar sönmüştü.
1039 yılında Fransa’nın doğusundaki Dijon mahkemesi bir beygiri, adam öldürmek suçundan “asarak” öldürür. Marsilya’da Aix mahkemesi de 1094 de benzer suçtan bir kısrağı “yakarak” öldürür.
1314 senesinde Paris yakınlarındaki Moissy şehrinde bir öküz boynuzlarıyla bir adamı toslayarak öldürür. Mahkemede tek celsede idama mahkum eder.
Asılarak cezalandırılanlar arasında bir kurt ta vardır. 1442 yılında İsviçre’nin Zürih şehrinde ormanda yakaladığı iki genç kızı öldürdüğü için mahkemeye çıkarılır. Savcı kurdun suçlarını yüzüne karşı okur. Bir avukat da kurdu savunur. Öyle ki iki hukuk adamı arasında yaşanan söz düellosu yumruklaşmaya kadar gider.
Sonuçta kurt suçlu bulunur. Şehir meydanına kurulan darağacında, ahalinin heyecanlı bağırışmaları arasında asılır.
Şimdi anlatacağımız olay daha da ilginçtir. 1486’da Fransa’nın Normandiya bölgesindeki Falaise’de bir domuz, bir insan yavrusunu öldürmek suçundan mahkemeye çıkarılır. Savunmasını kimse üstlenmez. Hakim domuzun kellesinin uçurulmasına karar verir. Asıl hikaye bundan sonra başlar. Zavallı domuza insan elbiseleri giydirilir. Sokak sokak gezdirilir.
Fare, kuş, böcek ve haşarat ta adaletin tadını almıştır.
AĞAÇ KESMECE
Japonya’da yaşayan Aynu halkı, bir kimse ağaçtan düşüp ölürse veya bir ağaç bir insanın üstüne düşüp ölümüne sebep olursa kesilir. Aslında ceza ağaca değil içinde gizlenen şeytanlara verilmiştir. Ağaç kesilince parçalara ayrılır, kıymıklar halinde rüzgara savrulur. Eğer böyle yapılmazsa içindeki şeytanlar insanları tehdit etmeye devam edeceklerdir. Eğer ağaç çok büyükse olduğu gibi bırakılır, insanların oradan uzak durması için işaretler bırakılırdı.
BALTA GÖMMECE
Amerikan Kızılderilileri, savaşmayı bırakıp ateşkes ilan ettiklerinde baltalarını (tomahawk) gömerler.
Afrika ve Avustralya yerlileri de bir kişiyi öldüren silahları gömer veya imha ederler. Mesela Doğu Afrika’nın Aikuyu ve Ateraka kabileleri, bu tür silahların ölümcül özelliklerini sonsuza kadar koruduğuna inanıyordu. Bu nedenle bu kabilelerin ileri gelenleri, cinayet silahlarını körelterek toprağa gömerler veya derin suya atarlar. Aksi takdirde silah öldürmeye devam eder.
Avustralya’nın Victoria eyaleti sınırlarında yaşayan yerliler arasında, kabile arkadaşlarını öldüren düşman mızrağı, öldürülen kişinin yakınları tarafından yakılır. Bazı yerliler, cinayette kullanılan bıçak veya mızrağın ucunu yakarlardı. Öldürülen kişinin ruhu silahın ucunda hapsolup kalır. Uç ateşte yandığında kendisine uygun bir yere göçer.
DENİZ DÖVMECE
Antik Yunan tarihçisi Herodot’un anlattığına göre Pers kralı Kerkes, tekmil ordusuyla Anadoluyu baştan başa geçer. Hedefi Yunan şehir siteleridir.
Ege denizi kıyılarına gelince iki köprü inşa eder. Aniden çıkan fırtına yüzünden köprüler yıkılır. Kerkes küplere biner. Denize 300 kez kırbaçla vurulmasını emreder. Pers ordusunun cellatları kıyıya gelerek “Ey deniz, hükümdarımız sana hiç bir kötülük yapmadığı halde bu hakaret niye?..” seslenirler ve nehri kırbaçlamaya başlar.
Asırlar sonunda Roma imparatoru Caligula denize aynı cezayı keser. Bu seferki suçlu Akdeniz’dir. Denizler tanrısı Neptün’e savaş ilan eder, orduyu kıyıya çıkararak askerlere mızraklarını suya atmalarını emreder.
KİTAP YAKMACA
İnsanık tarihi boyunca en çok cezalandırılan nesneler kitaplar ve arşiv belgeleridir. Genellikle işgal edilen topraklarda yaşayan insanlara yön veren bir nevi ruh olarak görülürler. Eğer imha edilmezlerse mağlup edilen halk bunlar sayesinde yeniden büyüyebilir.
MÖ 300’lü yıllarda Çin imparatoru, Konfüçyüs öğretisine bağlı olanlara karşı başlattığı sindirme harekatında “kitapların yakılmasın, yazarlarının da diri diri gömülmelerini emretmişti.
MÖ. 200’lü yıllarda Sezar, Mısır’ın başkentini işgal ettiğinde İskenderiye kütüphanesini ateşe vermişti.
MS. 1200’lü yıllarda Moğollar, Buhara’dan Bağdat‘a kadar işgal ettikleri bütün topraklarda bulunan kütüphaneleri tamamne yok etmişlerdi.
XVI. yüzyılın ortalarında genç İspanyol keşiş Diego de Landa, yeni fethedilen Meksika’daki paganizmin ruhunu yok etmeye karar verdi. Maya tapınaklarından birinde İspanyollar, eski el yazmalarından oluşan büyük bir kütüphane keşfettiler. Askerler gün boyu keşişin emriyle tapınağın önündeki meydana anlaşılmaz çizimler ve ikonlar içeren kitaplar ve parşömenler taşıdılar. Çalışma tamamlandığında Diego de Landa el yazmalarının yanına yanan bir meşale getirdi. Daha sonra şöyle yazmıştı: “Bu kitaplar batıl inançlardan ve şeytanın icatlarından başka bir şey içermiyordu. Hepsini yaktık.” Yani Maya kütüphanelerinden ve kroniklerinden bugüne sadece üç el yazması hayatta kaldı.
Paskalya adasında bulunan tüm yazılı belgeler ateşe verilir.
Türkiye Cumhuriyeti yeni kurulduğunda bazı işgüzarlarca, eski döneme ait ne kadar dini, ilmi, edebi kitap varsa evlerden bile toparlanıp yakılmış. Devlet arşivlerindeki resmi belgeler, hamamlarda külhan tutuşturmak için kullanılmış. Vagonlara doldurulup Bulgaristan’a satılmaları gazetelerde haber olmuş. Ta ki hamiyet sahibi insanlar ortalığı ayağa kaldırana kadar… Bugün eskiden kalma belge ve kitaplar o günlerden arta kalanlardır.
Bu türden bir başka vaka, Nazi Almanya’sında yaşandı. Hitler‘in onayıyla Mart ayından Ekim 1933’e kadar ülke genelinde kitaplar şenlik ateşleri ile yakıldı. 10 Mayıs’ta çocuk masallarından Einstein‘ın izafiyet teorisine kadar “Alman ruhunu baltalayan” 25 bin ciltlik edebi eser Berlin’de yakıldı. Kara listede yalnızca Marksist ve komünizmin anlatıldığı kitaplar değil, “milli ruha yabancı” yazarların eserleri de yer alıyordu. Ancak devlet arşivlerindeki resmi belgelere dokunulmadı.
Kızıl Çin lideri Mao, Kültür ihtilali adı altında kitap yakarken eski kitaplara ve devlet arşivlerine ilişmedi.
ADAM SOYMACA
Rusya’da Deli Petro tahta çıktığında ille de ahaliyi batılılaştıracağım diye tutturdu. Önce yakaladığı adamın sakallarını kestirdi. Sonra kıyafetler el attı. Geleneksel Rus kostümünü yasakladı. Avrupa kostümleri giyilmesini emretti. Petro, buna o kadar önem verdi ki itaatsizlik edenleri “sürgünde zorunlu ağır işçilik” ile cezalandırdı.
Ocak 1700’de, giysinin uzunluğunu dizin beş parmak altına kadar düzenleyen “Macar tarzı” elbise giyilmesi için kararname çıkarttı. Gevşek davrananlar çoğalınca ikinci bir kararname çıkarıldı. Bunun için şehirlerin girişlerinde, özel görevliler kıyafet kontrolüne başladılar. Uygunsuz gördüklerine para cezası kesmeye başladılar. Ödemeyenlerden ise uzun kaftanlarının eteklerini oracıkta kestiler. Israr edenleri don gömlek bırakıp şehre saldıkları oldu.