İstanbul’un Savunmasında Surlar

Paylaşın:

Ünlü İngiliz tarihçi Michael Howard, “Konstantinepolis’in Düşüşü” isimli eserinde şöyle der;

“Konstantinepolis’in duvarları tırmanma sürecini uzatmak için çok yüksek yapılmıştı. Kuleler ise, çevreyi daha iyi denetleyebilmek için daha yüksek tutulmuştu. Ancak, Bizanslılar’ın bütün bu duvar tekniği, surları döven top ateşi karşısında öylesine aciz kalmıştı ki…”

Gerçekten de, daha önce sayısız kuşatmaya maruz kalan, ama her defasında güçlü surlarıyla ayakta kalmayı başaran İstanbul, sonunda Fatih Sultan Mehmed Han’ın ordusuna teslim olmuştu. Ancak sur merkezli savunma sistemi, İngiliz Tarihçinin yazdığı kadar basit değildi.

Mükemmel bir sistem

İstanbul, tarihin en iyi savunma sistemine sahip bir şehriydi. Üç tarafının denizle çevrili olması ona büyük avantaj sağlıyordu. Sahil boyunca devasa surlarla çevriliydi. Buradan şehre girmek imkansızdı. Zira yaklaşan gemilerin en büyük düşmanı, denize düştüğünde bile sönmeyen grejuva ateşiydi.

Kara tarafındaki surlar ise mükemmel düşünülen sistemin sadece bir parçasıydı. Şehir peşpeşe 5 savunma çemberiyle savunuluyordu. Bunlardan ilki mobil kuvvetlerdi. Bunlar düşmanı bazen Silivri’nın ilerlerinden karşılar, çarpışa çarpışa geri çekilerek surların arkasına geçerdi. Gayeleri İstanbul’a zaman kazandırmaktı. İkincisi Haliç’ten Marmara’ya kadar, surları bir bilezik gibi saran içi su dolu hendeklerdi. Yükseklik ve derinliği 7 şer metreydi. Üçüncüsü mazgallardı ki, kazara hendekleri aşan olursa bunların gerisindeki askerler tarafından avlanırlardı. Dördüncüsü orta surlardı. 7-8 metre yükseklikteki surların hemen yanında 10-12 metrelik asıl surlar vardı. Bu iki surun arasına kadar gelen düşman tepede mevzilenmiş askerler tarafından ok, mızrak, kızgın yağ ve ağır taşlarla imha edilirlerdi.

Fatih’in ilk yaptığı iş, saman balyalarını mancınıklarla atarak hendekleri doldurmak oldu. Planlarını bizzat çizdiği devasa toplar surları döverken, yine planını kendi çizdiği havan topu ile düştüğü yerde yangın çıkaran maddeleri sur gerisine atıyordu. İkincinin etkisi daha çok psikolojik olmuştu.

The Fall of Constantinople, Steven Runciman, Cambridge University Press, 1990
Geçmişe Mazi Derler,
Ahmet Sarbay, 2003

Paylaşın:

Sevebilirsin...