Kırk yıllık Kâni, olur mu yani?..

Paylaşın:

Hekimoğlu Ali Paşa, 1168 (1755) yılında üçüncü defa sadârete getirildiği zaman, Trabzon’dan İstanbul’a gelirken yolu Tokat’tan geçer. Burada kendisini Ebubekir Kânî Efendi adında bir gençle tanıştırırlar. Fakir bir ailenin çocuğudur. Arapça ve Farsça’yı anadili gibi bilmektedir. Çok zeki, hazırcevap ve nüktedandır. Sohbet meclislerinin en sözü dinlenen kişisidir. Bu arada Mevlevî tarikatinin de müntesibidir.

Yazdığı bir kasideyi beğenen Paşa, şeyhinin izniyle bu kıymetli genci himâyesine alarak İstanbul’a götürür. Dîvân-ı Hümâyun Kalemi’ne yerleştirir.

Ancak Kani Efendi çalışma ortamının disiplininden sıkılır. Ali Paşa’nın aynı yıl sadâretten ayrılması üzerine divan kâtibi olarak Silistre’ye gider. Bu vazifede uzun müddet kaldığı gibi özel kâtip olarak bir süre de Ulah beylerinin hizmetinde bulunur. Yanında çalışıp dostluğunu kazandığı Voyvoda Aleksandr ile birlikte göründüğü Bükreş Sinaia Müzesi’nde bulunan resimler de bunu belgelemektedir.

Burada iken sevdiği bir kızla evlenmek istediğinde kızın, kendisinden hıristiyan olmasını istemesi üzerine söylediği, “Kırk yıllık Kânî olur mu Yânî?..” sözü darbı mesel haline gelmiştir.

Kânî, 1196’da (1782) Sadrazam Yeğen Mehmed Paşa’nın daveti üzerine İstanbul’a döner. Ancak ele avuca sığmaz tavrı burada da değişmez. Saray âdâb ve teşrifatına uymaması ve paşaya ait bazı devlet sırlarını ulu orta konuşması yüzünden idama mahkûm edilir. Araya giren Reîsülküttâb Hayri Efendi’nin sayesinde affedilerek kalebend olarak Limni’ye sürülür. Bütün mallarına el konduğundan buradaki hayatı mahrumiyet içinde geçer. Ömrünün sonlarına doğru affedilerek İstanbul’a dönmesine izin verilir.

1206 Cemâziyelâhirinde (Şubat 1792) vefat eder. Eyüp’te Feridun Paşa Türbesi’nin sağ tarafına defnedilir.

Ölümüne Seyyid Vehbî “Her sözu mâdenî cevher idi, gitdi Kânî” diye tarih düşürmüştür.

Şiirden çok nesir yazıları daha ünlü olmuştur. Letâif ve Hezliyyât adlarıyla da anılan ve 120 kadar mektuptan meydana gelen bir eseri bulunmaktadır. Döneminin ifade zenginliği ve üslûp özelliklerini yansıtan zarif nükteler ve hiciv örnekleriyle doludur. XVIII. yüzyıla ait başka kaynaklarda rastlanmayan ayrıntılar içermektedir. Çağın örfleri, anlayış tarzı ve sosyal hayatından izler taşıyan mektuplar arasında özellikle üç tanesi oldukça meşhurdur. Bunlardan “Hirrenâme” adıyla bilinen metin mizah örneği olup bir kedinin ağzından sahibine hitaben yazılmıştır.

Kânî’nin uykuya düşkün bir dostuna yazdığı ve başla ilgili atasözleri ve tabirlerle süslenmiş diğer mektubu da ünlüdür.

Yeğen Mehmed Paşa’ya hitaben kaleme aldığı mektubunda ise döneminin edebiyat ve sanat muhitlerini tenkit eden önemli görüşleriyle kendi hayat tecrübeleri yer alır.

Çeşitli kütüphanelerde el yazması nüshaları mevcuttur.

Bursalı Mehmed Tâhir, Kânî’nin Kur’ân-ı kerîm sûrelerinin adlarını anarak yazdığı biri Türkçe, diğeri Arapça iki inşâ örneğini zikreder.

Kani Efendi hakkında pek çok efsane uydurulmuş, pek çok fıkra ve söz, ona atfedildilmiştir. Güya İstanbul’da büyük bir şöhrete sahip olduktan sonra güzel bir Boşnak kızına delice âşık olduğu, kızın yüz vermemesi üzerine meyhanelere dadanıp ayyaş bir kimliğe büründüğü bile anlatıldı.

KAYNAKLAR
Esâmî, Muallim Nâci, shf. 261-263, İstanbul-1308
Delîlü’t tefâsîr, Bursalı Mehmed Tâhir, shf. 33-38, İstanbul-1908
Osmanlı Müellifleri, Bursalı Mehmed Tâhir, II/417, İstanbul-1972

Ahmet Sarbay

Paylaşın:

Sevebilirsin...