“Saraylarında Çakallar Ulusun!..”
Önasya, kötülükle iyiliğin sürekli çatıştığı pek tekin olmayan bir mekandır.
Geçmişine baktığımızda Mezopotamya’nın kralları her çeşit vahşetle hüküm süren kanlı hükümdarlar olarak iz bırakmışlar. Tevrat bu kralları, “şenlikli saraylarında yabani köpekler ve çakallar ulusun” diyerek lanetlemektedir.
Mezopotamya şehirlerinden biri vardır ki, ismi Kur’an-ı Kerim’de Yunus Aleyhisselam ile geçer. Hani dev bir balığın yuttuğu ve hemen sonra dışarıya çıkardığı peygamber… Bu şehir, yine Kur’an-ı Kerim’in ifadesiyle 100 bini aşkın nüfuslu Ninova’dır.
Kral Asurbanipal zamanında başkent Ninova en parlak devrini yaşar. Ninova’nın başkent olarak ömrü doksan yıldan fazla sürmez. Miladdan 612 yıl önce, Med/İran Kralı Kyoksarfes tarafından yerle bir edilir. Ama, Ninova adı tam 2.500 yıl boyunca, dehşet-kudret, zevke düşkünlük-uygarlık, yükseliş-birden düşüşle kaynaşmış, büyüklüğün bir sembolü halinde kalabilmiş.
Ama aniden yıkılışının sebeplerini bulabilmek için başkent olarak bu doksan yılda nelerin olup bittiğini iyi anlamamız gerekir.
Geçtiğimiz yüzyılda arkeologlarların deşifre ettikleri çivi yazılı tabletler yaşanan yıllar hakkında bilgiler veriyor. Mesela Kral Asurbanibal hakkında artık çok şey biliyoruz. Ancak bildiğimiz bir şey daha var ki, o da günümüz insanı ile binlerce yıl önce yaşamış insan arasında hiçbir farkın olmadığıdır. Aynı hırs, benzer zaaflar ve duygularıyla o günlerin insanı ne ise günümüz insanı da odur. Bir örnek; günümüzde falanca adamın hareketine ne kadar benziyor diyebileceğimiz kadar net bir örnek…
“Asurbanipal (M.Ö. 674-618) baş vezirinin karısı Harrat’a göz koyar. Onu kocasından uzaklaştırmak için, sarayının baş büyücüsüne emir verir. Büyücü, serin ve yıldızsız bir Mezopotamya gecesinde, Ninova mezarlığına gider. Gizlice mezarlıktan ölü toprağı alır. Bu toprağı, yedi çeşmeden alınmış bir kap su ile iyice yoğurur. Bir toprak haline gelen çamuru, bir süre kuru bir ağacın altında bekletir. Yedi kez Babil tanrısı Marduk için okuyup sağa sola üfler. Çamuru ise kırkbir parçaya ayırıp birbirinden uzakça ayrı ayrı yerlere koyar… Uyguladığı formül uzayıp gitmektedir, biz sadede gelelim. Ertesi gece baş vezir ölmüş, karısı Harrat ise Asurbanipal’ın koynuna sokulmuştur.”
Saraylarınızda çakallar ulusun e mi!..
Ahmet Sarbay, Geçmişe Mazi Derler, İstanbul-2003