Yaşayan ölüler ordusu

Paylaşın:

Haçlılar Kudüs’e yerleştiklerinde sadece zulüm ve ölüm getirmemişler, Avrupa’da yaygın olan hastalıkları da getirmişlerdi. Bunlara arasında en yaygınları cinsel hastalıklar ve cüzzam idi. Cinsel hastalıkların kısmen iyileşme imkanı olsa da cüzzamdan kurtuluş yoktu. Bu hastalığa tutulanlara artık yaşayan ölü olarak bakılıyordu. Sayıları hiç te az değildi. Her yerdeydiler; kilise, manastır, askeri birlikler vs. Kudüs Kralı IV. Baldvin bile bu hastalığı taşıyordu.

Hastalar, bulundukları yerlerde büyük sıkıntıya sebep oluyorlardı. Çalışamadıkları için üretemiyorlardı. Toplum üzerinde yük olarak görülüyorlardı.

Cüzzamlılar için şöyle bir formül bulundu. Mademki bu insanlar Avrupa’dan Hazret-i İsa uğruna ölmeye gelmişlerdi. O zaman cepheye sürüleceklerdi.

Haçlı örgütleri arasında bulunan Aziz Lazarus Tarikatı çatısı altında toplayarak savaşa meydanlarına gönderildiler.

Lepra olarak ta anılan cüzzam hastalığı uzuvların, burnun, cildin, gözlerin ve üst solunum yollarının sinirlerini etkileyen kronik bir bakteriyel enfeksiyondur. Tedavi yöntemlerinin olmayışı nedeniyle hasta, korkunç acılara mahkum yaşardı. Bedenleri yavaş yavaş parçalanarak düşer, derisi çürür ve kangren başlar, gözlerini kaybeder, sonunda nefes alma kabiliyetini kaybeder.

Cüzzamlının zil taşıması mecburi idi.

Bu hastalıktan Mısır papirüslerinde, Hipokrat’ın eserlerinde ve İncil’de bahsedilmiştir. Tedavisi olmayan bir hastalıktı. Hazret-i İsa’nın mucizeleri arasında bulunan tedavisiz hastalıkların tedavi edilmesi olayında cüzzam hastalığı da vardır.

Ortaçağda cüzzam hastalığına yakalanmak ölmekten beter bir duruma düşmekti. Mesela Avrupa’da, her bir cüzzam hastası için sembolik bir cenaze töreni düzenlenirdi. Doktor ve rahiplerden oluşan bir konsey hayatta olan talihsiz bir kişiyi “ölü adam” ilan ederek mallarını varislerine paylaştırırlar, varis yoksa el koyarlardı.

Cüzzamlı, vücudunu ve yüzünü gizleyen özel kıyafetler giyerdi. Toplumdan tecrit edilen hastalar, halkın arasına karışamasınlar diye ayak bileklerine, çıngırak veya küçük ziller bulunan metal tasmalar takılırdı.

Dünyanın ilk Cüzzam hastanesi 707 yılında, Emevi halifesi I. Velîd’in emriyle Şam şehrinde
kurulmuştu. Avrupa’da ancak 400 yıl sonra 1179’daki Üçüncü Lateran Konseyi’nden sonra hastalar için cüzzamlı koloniler adı verilen özel barınaklar kuruldu. Burada tedavi ve bakımdan ziyade halktan izole edilmelerine dikkat edilirdi. XIII. yüzyılın başlarında sayıları 19 bini aşmıştı.

Kudüs’ü işgal eden haçlılar, aralarında bulunan cüzzamlıları şehrin dışında, Aziz Stephen Kapısı dışında bulunan Aziz Lazarus adlı cüzzam kolonisinde topladılar. İlerleyen zamanda sayıları çok arttığından askeri bir sınıfa dönüştüler. Aziz Lazarus Tarikatı bunları yeniden vaftiz ederek, 1187’de Kudüs’ü kuşatan Selahaddin Eyyübi’nin karşısına çıkardılar.

Bunlar Tanrı adına savaşırken kendileri şehri tahliye ederken zaman kazanmış olacaklardı.

Avrupa’da veba salgınına sebep olarak gördükleri cüzzamlıları yakıyorlardı.

Zavallılar değişik cephelere dağıtıldılar. Zırhsız olarak en ön saflara yerleştirildiler. 1244’te La Forbie, 1250’de Mansura, 1252’de Remle savaşlarında canlı kalkan olarak kullanıldılar. Aziz Lazarus’un yeşil renkli haçlı bayrağını taşıyorlardı. Müslüman süvariler, bunların cüzzamlı olduklarını görünce saldırmak istemediler. Enfeksiyon kapmaktan korktuklarından değil, böylesi çaresiz insanları kılıçtan geçirmeyi askerlik şerefiyle bağdaştıramadıkları içindi. İyi biliyorlardı ki cüzzam, veba gibi kolayca bulaşan bir hastalık değildi.

Haçlılar Filistin’den kovulduktan sonra Lazarus Tarikatı Fransa’ya yerleşti ve Avrupa çapında cüzamlılarla ilgilenmeye (!) devam etti. Derebeyler arasındaki savaşlarda cepheye sürdüler. Hiçbiri canlı dönemediği için cüzzamlı hastalardan kurtulmuş oluyorlardı. Bu düzen 1340’larda veba hastalığı patlak verene kadar sürdü. Cüzzamlıları, Kara Ölüm’ün habercisi olarak görmeye başladılar. Artık onlardan sadece tiksinti değil, nefret te duymaya başladılar. Topladıkları bütün cüzzamlıları yakmaya başladılar. Bu aynı zamanda Lazarus Tarikatının gözden düşmesine ve güç kaybetmesine neden oldu. Bir süre sonra dağıldılar. Bu durum diğerlerine göre yine de iyiydi. Zira kardeş tarikat Tapınakçılar kazıklara bağlanarak yakıldılar.

Lazarus tarikatına girmek için tören yapılırken

Aziz Lazarus Tarikatı Şövalyeleri yirminci yüzyılda tarikat çalışmalarına yeniden başladılar. Şu anda tahminen Dünya çapında 30 ülkede 7 bin kadar üyeleri var. Artık çağ atladıklarından olsa gerek kadınları da üye olarak aralarına kabul ediyorlar.
Faaliyet alanı olarak ta yoksullara, yaşlılara ve uyuşturucu bağımlılarına yardım etmek olduğunu söylüyorlar.

Tarikata girebilmek için Katolik Hıristiyan olmak ve seçkin bir üyeden tavsiye almak gerekiyor.

Tarikatın sembolü olan haç, Malta bayrağını süslemeye devam ediyor.

KAYNAKLAR
Tarih, Taberî, VI/437
Eski Ahit, Levililer, 13/1-3
Matta İncili, 8/2-3
Kanun, İbn Sînâ, III/140
Lisânü’l ʿArab, “cẕm” mad.
Arabian Contributors to Dermatology, L. Marquis, International Journal of Dermatology, XXIV/60-64
The Crusader Strategy, Steve Tibble, Yale University Press, September 29, 2020

Paylaşın:

Sevebilirsin...