Truva dedikleri
Truva, efsaneye göre antik çağda Yunan tarafından kuşatılan ve ancak tahta atın içine gizlenen savaşçıların marifetiyle ele geçirilebilen şehirdir.
Savaşı anlatan tek kaynak Homeros’tur. MÖ. 700’lü yıllarda yazmış olduğu 16.000 satırlık İlyada Destanı’nda anlattığına göre Truva Kralı’nın 50 oğlundan en yakışıklısı olan Paris, Sparta Kralı Menelaos’un konuğu iken, Menelaos’un dillere destan olmuş karısı Helen’le karşılaşır. İkili birbirlerine aşık olur ve beraberce Truva’ya kaçarlar.
Menelaos’un şerefi iki paralık olmuştur. İntikam almak için antik Yunan’da ne kadar kral varsa hepsinden destek ister. Muazzam bir orduyla Truva’yı kuşatır. Yıllar süren kuşatmaya rağmen şehir düşmez. Akıllarına parlak bir fikir gelir. Tahtadan bir at yapıp içine 40 savaşçıyı gizlerler. Sonra bunu sahilde bırakıp, güya geri çekiliyor gibi yaparlar. Truvalılar düşmandan kalan bir ganimet olarak gördükleri atı şehre götürürler. Gece olunca gizlenmiş savaşçılar çıkarak kapıları açarlar ve düşmanın şehri ele geçirmesini sağlarlar.
Truva ve içinden tahta at geçen savaş o kadar çok anlatılmıştır ki; insanlar tarihte bir tek Truva Savaşı olduğunu sanırlar.
Hemen söyleyelim ki bu konuda her şey efsanedir. En başta hikayeyi başımıza saran Homeros’un bile gerçekten yaşayıp yaşamadığı tartışılmaktadır. Ona ait olduğu söylenen kitaptaki hikayelere hep dudak bükülmüştür. Richard Shenkman bunun sebeplerini şöyle sıralar:
“Homeros kitabını, doğru olsun, olmasın (tilkiler kadar iri karıncalar hakkındaki hikaye gibi) duyduğu bütün hikayelerle, uyduruk Pers efsaneleriyle, çalıntı metinlerle ve yalan olduğu aşikar olan ne varsa her şeyle doldurmuştur.
Bugüne kadar yapılan tarih araştırmalarında ne savaşa sebep olan Yunanlı kraliçe Helen’in ne de halvet olduğu Paris’in adı hiç bir yerde geçmez. Yani bunların yaşayıp yaşamadığı bilinmemektedir. Daha da önemlisi Dünya tarihinde, bekar bir prensle iş pişiren bir kraliçe hakkında en ufak bir kayıt yoktur.”
Gelelim hikayenin akla hiç yatmayan bölümlerine…
Truva surları ile deniz arasındaki araziye postu seren 110.000 Yunan askerinin 10 yıl süreyle hem de krallarıyla şehri kuşattığı söylenir. Burada mantık sınırlarını zorlayan üç nokta var. İlki, tarihte antik Yunan’ın tamamında bu sayıda asker çıkaracak nüfusu hiç olmamıştı. İkincisi, hiç bir ordu on yıl süren bir kuşatmada disiplini muhafaza edemez. Üçüncüsü hiç bir kral on yıl gibi uzun süre hem de deniz aşırı sefere çıktığında geride bıraktığı ülkesini aynı bulamaz. Son olarak dört tarafından çevrili hiç bir şehir bu kadar süreyle yiyecek ve içeceğini, geçimini temin edemez.
Tahta ata gelince, her şey gibi bununla ilişkili kırıntı halinde de olsa geriye kalan ne bir bilgi ve ne de bir kalıntı yoktur.
Bütün bu anlaşılmazlar karşısında bazı günümüz tarihçileri Homeros diye birinin yaşadığı konusunda bile şüpheye düşerek şu tespitlerde bulunurlar; “Homeros’un gerçekte yaşadığı kabul edilse bile, muhtemelen olaydan 400-500 yıl sonra yaşamış birinin anlattıkları ne kadar sağlıklı olabilir?..”
Tukididis (MÖ. 395) Truva Savaşı’nın varlığına inanan fanilerdendi. Ancak bu da savaştan 800 yıl sonra yaşamıştı.”
Truva’nın bir defa değil, hem Yunan hem de Persler tarafından pek çok defa kuşatılıp yağmalandığı kesindi ama anlatılanlar sinema tadında hikayelerdi. Kuşatılmak için illa ki kraliçe ile prensin aşkı memnu yaşamaları şart değildi.
Arkeolojik çalışmalar ortaya çıkardı ki Truva’nın bulunduğu yerde üstüste kümelenmiş tam dokuz Truva harabesi vardı. Her biri tarihin farklı dilimlerine aitti. Yani şehir dokuz defa kuşatılıp her seferinde yerle bir edilmişti.
Truva antik çağda deniz ticaretinin en işlek limanlarından birine sahip olan şehirlerden biriydi. Çanakkale Boğazı’nın güneyinde inşa edildiğinden Karadeniz ve Akdeniz arasındaki su yolunun üzerindeydi. Bunun yanısıra Anadoluyu deniz yoluyla antik Yunan’a bağlayan en kestirme limandı. Bu yüzden hem Persler hem de Atinalılar tarafından rahatsız ediliyordu.
KAYNAKLAR
Legends, Lies & Cherished Myths of World History, Richard Shenkman, Harper Collins, NY. 1993
İlyada, Homeros, İstanbul-1999